6 Ocak 2015 Salı

Protokoller ve Evliya

Bismillahirrahmenirrahiym. (Rahman Rahiym Allahın adıyla)

İslam ilahi protokoller sistemidir. her varlığın arasında ki ilişkileri ilahi protokollerle bir birine bağlamıştır. her varlığa nüfuz etmenin bir ilimi, bilimi ve yolu vardır. bütün bu varlığın arasında ki ilişki İslam adı ile markalanmıştır. elma sizinle ilişki içindedir. içindeki tüm vitaminlerle size uyum sağlar. bu birlikteliğin ilahi programını, bütün varlığı ve yokluğu yaratan Allah yazmıştır.

birlikteliğin önemini çevremizde ki elektronik cihazlarda da görebiliriz. mesela hepsi elektrik enerjisiyle çalışmaktadır. sudan, havadan üretilsin elektrik hepsinin ortak özelliğidir. fakat elektriğin yapısı ve miktarı bir kurum tarafından ayarlanmış olup bütün elektrikle çalışan cihazlar buna göre üretilirler. ses üreten ve alan cihazlar bir protokol üzerinde çalışır. görüntü, ısıtma, soğutma ve bunun gibi bütün cihazlar ortak belirlenen dünya normlarına göre çalışmaktadırlar. içlerinde ayrılsalar da en temelde elektrik vardır. elektrik elektroniğin İslam'ıdır.

her cihazın amacı ve amacının bir protokolü vardır. dünyada ki bütün cd çalarlar aralarında ki uyumu onlara ait düzenlenmiş ayarlamalardan alırlar. lazerin hareket noktası onu üreten tarafından ayarlanmış ve bu ayar evrensel doğru olarak kabul edilmiştir. cd üretmek için her ortaya atlayan bu protokole uymak durumundadır. uymaz ise cihazını satar ama sonra geri almak zorunda kalır.

varmak istediğim noktayı anladınız sanırım? neden insanlar insan protokollerini değiştirirler? değiştirmeyi kendilerinde hak görmelerinin sebebi nedir? çıkarları nedir? neden dosdoğru yol varken "bende o yola tabiyim fakat o yolda daha konforlu gitmeyi keşif ettim" der?

konfor işin içine girdimi bir şeyler feda edilmeye başlanır. ilk kaybedilen sadelik ve kolaylıktır. ekoller burada sözüme muhataptırlar. Allah'ın kulundan istemediğini ekoller isterler. türlü çile adlı testlere sokarlar, bunu da pişmek olarak yorumlarlar. insan esnektir ama her insan değildir. böyle olunca da bu esnekliği gösteremeyenler o eziyetin ardından güle güle denerek uğurlanırlar. gönüllerinin kırılacağı düşünülmez. gönül yapma adına yola çıkanlar gönül yıkmaya başlarlar. gözden kaçan başka şeyde seçim hakkıdır. Allah seçimini kullarına bırakırken, ekoller seçici olurlar. aynı cd çaları yapan adamın bir protokol koyduğu gibi.


mesela biri Resullullah'ı sevmek adına nuru Muhammed diye bir tez yazmıştır. tezin en çökme noktası Hz. Muhammed'e Nebi'liğin verilmesi sonrasın da ortaya çıkmasıdır. diyeceksiniz ki zaten doğal olan bu? hayır. Nebiler değişebilir, ama burada değişmeyen bir Kitap vardır. Hz. Muhammed efendimiz, Kur'an indikten sonra her şeyi öğrenmiş Allah'ın tabiri ile alemlere rahmet olmuştur. bunu öncesi ona kimse methiyeler düzmemiştir. ekollerin en zayıf noktası burasıdır. Allah'ın indirdiği dine değil, indirdiği kişiye tabi olmuşlardır. bu zihniyetçe kişi önemlidir. sevgileri kendilerini zehirlemeye başlayınca Allah'ın yalnızca benim dediği makamlara sevdiklerini atamaya başlarlar.
" Bakara 255 Göklerde ve yerde olan her bir şey O’nundur: O’nun izni olmaksızın katında şefaat edecek olan kimmiş bakayım? " şimdi Allah'ın bu zihniyete indirdiği ayeti okuma zamanı ve yeri geldi.

" Ali İmran 144 MUHAMMED yalnızca bir elçidir; ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. O hâlde o ölür ya da öldürülürse, topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Fakat kim topukları üzerinde geriye dönerse, iyi bilsin ki Allah’a hiç bir zarar veremez; hâlbuki Allah şükredenlerin karşılığını verecektir. "

sizce Allah burada davayı mı gösteriyor elçiyi mi? ben ayeti nasıl anladım. İslam korunması ve uğrunda savaşılması gereken davadır. davaya sahip çıkan davanın önderini de korur; kendi de davanın sahibi tarafından korunur. ve davanın sahibi davaya sahip çıkanın da çıkmayanın da sahibidir. ne dedik doğru ayar doğru anlamayı getirir. Allah'ın davasına çağıran Allah'ı kitabını çağırdığının eline vermelidir, kendi yazdıklarını değil!

kendi yazdıkları denince konu gelecek İslam büyüklerine...

İslam büyüklerine evliya tanımlaması yapılır ve soruyorum; onları evliya yapan ne? evliya nedir?

sorumuza Kur'an ne diyor önce ona bakalım. biz evliya olmak için ne yapabiliriz? bu asırda evliyaya ihtiyaç yok mu?

" أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ 
Yunus 62 Unutmayın ki Allah’a yakın olanlar, gelecekten dolayı kaygı geçmişten dolayı keder duymayacaklar. 63 Onlar imanda sebat gösteren ve sorumluluk bilincine sahip olan kimselerdir. "

" Yunus 62. ayet (arabca dinlemenizi tavsiye ederim, evliya denildiğini duyacaksınız) evliyanın tanımını yapmaktadır. "(evliya) Allah’a yakın olanlar" demekmiş. Allah'a nasıl yakın olacağız? sonuçta O, bize şah damarımızdan daha yakın, ama biz neredeyiz? öncelikle yaratılmışlığın hakkını vermemiz gerekiyor.

Yunus suresi 2'ye gidiyoruz. bu mübarek ayeti dikkatli okumanızı ve düşünmenizi tavsiye ederim.
 
 " Yunus 2 Ne yani, kendi aralarından bir kişiye “İnsanları uyar; ve Rableri katındaki şeref, itibar ve dürüstlük (yarışında) iman edenlerin diğer herkesten öne geçtiğini müjdele!” diye vahyetmemiz insanların garibine mi gitti? "

Allah katında yürümenin formülünü veriyor. peki dünya da nasıl yürümeli?

Müddessir suresi ile başlayalım.

" Müddessir 1 SEN ey içine kapanan kişi! 2 Kalk ve (insanları) uyar! 3 Sadece Rabbini yücelt! 4 Elbiseni temiz tut! 5 Bütün pisliklerden uzak dur! 6 İyilik yapmayı kazanç kapısı haline getirme! 7 Rabbin hatırına sabret! 8 Ve (şu haberi ilet): (Sur) borusuna üflendiği zaman;9 evet işte o gün, pek zor bir gün olacaktır, 10 kâfirlerin tümü için hiç de kolay olmayacaktır. "

7 emir formülü var. devam ediyoruz Müddessir suresiyle;

" Müddessir 40 (Onlar) cennetlerde, hep bir ağızdan soracaklar 41 günahı hayat tarzı edinenlere: 42 “Sizi, içinizi yansıtan bu ateşe ne soktu?” 43 Cevap verecekler: “Biz hem Allah’la bağımızı koparmıştık, 44 hem de yoksulları doyurmazdık; 45 üstelik (günaha) dalanlarla birlikte biz de dalardık; 46 hepsinden öte biz Hesap Günü’nü yalanlardık; 47 ta ki ölüm hakikati bizi gelip buluncaya kadar…” 48 ,işte bunlara hiçbir şefaatçinin şefaati fayda vermeyecek. "

42,43,44,45,46. surelerle formülümüzü zenginleştiriyoruz. yani kemale eriyoruz. Beyyine 6'ya da bakalım.

" Beyyine 6 Oysa kendileri yalnızca Allah’a kulluk etmek, din koyma yetkisinin sadece O’na mahsus olduğuna iman edip batıl olan her şeyden uzak durmak, ibadeti hakkıyla eda etmek, arınmak ve artmak için verilmesi gerekeni vermekle emrolunmuşlardı: işte insanlığın ebedi değerler sistemi budur. "

şimdi Bakara 3'e gidelim.

" Bakara 3 o hidayete erenler ki, idraki aşan hakikatlere bütünüyle iman ederler, namazı istikamet üzre kılarlar, kendilerine sürekli lutfettiğimiz şeylerden (ihtiyaç sahiplerine) harcarlar; 4 ve onlar sana indirilene iman ederler, senden önce indirilene de; âhiretin varlığına dair ilâhî habere mutmain bir kalple inanmıştırlar. "

Allah şu ana kadar fizik üstü bir maharet istemedi gördüğünüz gibi. peki bu insanların dertleri ne?izinden gitmeye baş koyman için keramet olayına inanman gerekiyor her evliyanın mitolojik bir gücü var!

Bakara 118 En-am 7-8 bu tür zihniyetleri eleştirir.

aşağıda okuyacaklarınızı okumadan önce bunları taşıyan ve inananlar şunu düşünsünler. Kur'an insanları Müslüman yapmakta yetersiz miydi de bu insanlar mucizelerle dolaşıyordu? hem de mucizenin işe yaramayacağı Kur'an la sabitken!!!


" Ankebut 50 Bir de kalkıp, “Rabbinden ona mucizevi bir belge indirilmesi gerekmez miydi?” dediler. De ki: “Tüm mucizevi belgeler Allah katındadır; ben ise yalnızca açık ve net bir uyarıcıyım .


şimdi bilgi bloklarımız da ki kirliliğe girelim:

"Kaynak: Gavs’ül Azam Seyyid Abdulkadir Geylani ve Kadiri Tarikatı – M. Şefik Korkusuz, Menzil Yayınevi-Adıyaman, 19951. “Gavs’ın sesi uzaktanda yakından da duyulurdu.” (S.82)Yine onun kerametlerinden biri de; meclisinde bulunup da gerek yakınında ve gerekse uzağında bulunanlar onun sesini aynı derecede işitirlerdi. Her ayağa kalktığında, herkes kalkar. Onun sesinden başka çıt bile çıkmazdı. Yalnız bazen Rical Ül Gayb’-in gökten yere düşen bir cismin sesi gibi çıkan sadaları duyulurdu."

hiç sağa sola çekmesinler! bunları yazanlar sevenleri!

Abdülkâdir-i Geylânî ( radıyallahü anh ) birgün abdest almıştı. O anda, bir kuş üzerini kirletti. Başını kaldırdığında, kuş uçuyordu. Bakışı ile beraber, yere düşüp öldü. Elbiseyi temizleyip, sattırdı. Parasını sadaka olarak dağıttı. Üzerine sinek konmazdı. Bu husûsda da Ceddi Resûlullahın ( aleyhisselâm ) verasetine (mirasına) kavuşmuştu.

Allah'ın Sünnetullah'ı (kanunları) yerle bir edildi yine... neden?

"Bağdad’ın âlim ve fâdıllarından biri, Cum’a namazından sonra, talebesi ile birlikte, kabirleri ziyârete ve ölüler için Fâtiha okumağa gidiyordu. Yolda siyah bir yılan gördü ve elindeki bastonuyla vurup öldürdü. O anda uzun bir duman gelip onu örttü. Gözden kayboldu. Talebesi şaştı kaldı. Bir saat sonra kaybolan o zâtı geliyor gördüler. Karşılamağa gittiler. Üzerinde gayet süslü kıymetli bir elbise gördüler. Hâlini ve elbisesini sordular. Şöyle anlattı: Duman beni Örtünce, beni kapıp tuttukları gibi bir adaya götürdüler. Denizin dibine indirdiler. Cinlerin pâdişâhının huzûruna götürdüler. Pâdişâh, elinde kınından çekilmiş bir kılıçla taht üzerinde oturuyordu, önünde ise, başı ezilmiş ölü bir genç vardı. Başından gövdesine doğru kan akıyordu. Benim için, adamlarına; “Bu kimdir?” diye sordu. Bu gencin katilidir dediler, öfkeyle bana baktı ve: “Ey şehrin üstadı, bu genci niçin sebebsiz yere öldürdün?” dedi. Reddettim ve: “Allah korusun! Onu ben öldürmedim. Bana iftira ediyorlar” dedim. Cin pâdişâhına, onun öldürdüğünün alâmeti, elindeki bastonudur. Buyurun bakın, bastonu kanlıdır dediler. Bastonumdaki kanı görüp: “Bu kan nedir?” dedi. Bu bastonla bir yılan öldürdüm, onun kanıdır dedim. “Ey insan, o yılan benim bu oğlumdur” dedi. Sonra sustu, bir an durdu ve kadıya dönüp: “Bu adam, adam öldürdüğünü ikrâr etti. Sen de katline hükmet” dedi. Kâdı katlime karar verdi. Müftî de, hükme uygun fetvâ verdi. Kılıcı ile bana vurmak istedi. Kalbimden iltica edip, şeyhim, üstadım, Gavs-üs-Sakaleyn Abdülkâdir-i Geylânî’den yardım istedim. O anda bir adam göründü. Nûr yüzlü idi. “Bu adamı öldürme! Çünkü o, evliyânın Sultânı Gavs-ül-a’zam Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî’nin ( radıyallahü anh ) talebelerindendir. Bunun yüzünden sana sitem eder, gücenirse, o hazrete ne cevap verirsin?” dedi. Gavs-ül-a’zamın ismini duyar duymaz, kılıcı elinden attı ve: “Ey şehrin üstadı, Gavs-ül-a’zama olan hürmetimden seni affettim. Şimdi bize İmâm ol ve oğlumun cenâze namazını kıldır ve mağfiret olunması için duâ eyle” dedi. Sonra bana, süslü, değerli bir elbise giydirdi ve beni, buradan kapıp götürenlerle buraya gönderdi.

Allah devamlı kanunlarını değiştiriyor...

yunan mitolojisinin etkileri olsa gerek!

bu insanlar iran coğrafyasın da yaşamış insanlardır. iran için hiç iyi konuşmayan insanımız söz konusu evliya olunca iran olayına hiç girmezler. hal bu ki hemen hepsi o coğrafyanın ürünüdür.

biz biliyoruz ki insan doğacağı yeri seçemez ama İslam'ı seçebilir. bu dinin bir kitabı, kapı gibi ayetleri var. içinde böyle şeylerin anlatıldığı hiç görülmüş müdür? dini fizik fantezisine çevirmiş haliyle kime örnek olacaklar ki? aklı başında hiç bir insan bunlara inanmaz! bize lazım olan insanlara dini böyle bir şeymiş gibi göstermek kimsenin haddi değildir.

" Nisa 147 Eğer siz Allah’a şükreder ve iman ederseniz, Allah size azap edip de ne yapsın? Zira Allah şükredenlerin karşılığını her zaman veren ve her şeyi bilendir. "

namaz Müslümanın dersidir. dersine çalışan Kur'an'ı bilir. Kur'an'ı bilen yukarı da ki olmadık şeylere inanmanın ve inanılması gerektiğini düşünmenin müşrik aklı olduğunu bilir. bütün çalışmalarım samimi insan olmak ve samimi olmak isteyenlere bir bakış açısı sunmaktır. Kur'an okumak ölmektir. ölümden sonrasını görmektir. 

gelecek yazı daha enteresan konu için ayrıldı. arı duru dinin şirke batmış eylemleri...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder